Gündem

"Denetim gelmeden önce hastanenin bilgisi oluyordu, doktor geliyordu"99.56 PUAN ALMIŞ

"Yenidoğan Çetesi"nin yöneticilerinin ve üyelerinin yargılandığı davanın ilk duruşmasına 9. gününde devam ediliyor. Bakırköy Adliyesi'nde görülen duruşmada, Fırat Sarı ve İlker Gönen'in de aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığını davada tutuksuz sanıkların savunmaları alınıyor. Hemşire yardımcısı Batuhan Çetin, "Denetim gelmeden önce hastanenin bilgisi oluyordu. Normalde doktor yoktu, denetim olacağında doktor geliyordu" dedi ve bütün hastanenin yenidoğan ünitesinin işletme olduğunu bildiğini öne sürdü.

İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın ilk duurşması 9. gününde devam ediyor.

Bakırköy Adliyesi 22. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nun kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle duruşma konferans salonunda görülüyor.

Duruşmaya, 22 tutuklu sanık cezaevinden getirilirken bazı tutuksuz sanık ve taraf avukatları hazır bulundu.

Bazı tutuksuz sanıklar ve taraf avukatları salonda hazır edilirken, bazı tutuksuz sanıklar da bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.

Duruşma saat 10.20 sıralarında kimlik tespitinin ardından tutuksuz sanık Renginar Mola'nın savunmasıyla başladı.

DURUŞMADAN

Tutuksuz sanıklardan Bağcılar Şafak Hastanesi İşletme Müdür Yardımcısı Mustafa Kazan, Bağcılar Şafak Hastanesi'nden kendi isteğiyle istifa ettiğini belirterek şunları söyledi:

"GÖZALTINA ALINDIĞIM ZAMAN ÖRGÜTÜ ÖĞRENDİM"

"Kızılay Hastanesi'ne geçtim. Kendi isteğimle istifa ettiğimi söylüyorum ki ben zaten Kızılay'da çalışırken gözaltına alındım. Benim psikolojim bozuldu. Ben de emekli oldum ve İstanbul’dan taşındım. Şafak Hastanesi'nde imza yetkim yoktu. İdari personel olarak çalıştım. Boya, badana, teknik, tadilat, giyim gibi şeylerden sorumluydum. Tıbbi yetkim yoktu. Finans ve muhasebe kısmında da yetkim yoktu. Suçlamalarla ilgili ben örgütün varlığını kabul etmiyorum. Ben gözaltına alındığım zaman örgütü öğrendim. Ben kimseyi tanımıyorum.

Bahsi geçen örgütle para alışverişim yoktur. Örgüt üyesi olarak iddia edilen kişilerin beyanlarında beni tanımadıklarını söylediler. Sadece Mert'le görüşmem var. Yönetimin aldığı kararı kendisiyle paylaştım. Kendisiyle bir paylaşım olmuştur ama eyleme geçmemiştir. Bunun dışında bir kere de yüz yüze görüştük. Mert'le aramda asla eşine SGK yaptıralım gibi bir görüşme geçmedi. Ben Mert'e ödeme yapmadım. Bu ödemelerin hastanenin muhasebesinden yapıldığı iddianamede açık ve net görülmektedir. Benim bir örgüte bile isteye yardım etme durumum söz konusu olamaz."

SAĞLIK BAKANLIĞI'NIN DENETİMİNDE 99.56 PUAN ALMIŞ

Tutuksuz sanıklardan Bağcılar Şafak Hastanesi Başhekimi Semiha Yavuz, "Biz başhekimlerin mali süreçlerde alakamız olmadığının altını çizmek istiyorum. Saha içinde aktif bir başhekim oldum. Sağlık Bakanlığı tarafından denetimler geçirdik. Bizden istenen belgeleri sundum. Sağlık Bakanlığı denetiminde 99.56 puanla hastanemde sunduğum hizmeti tescil ettim. Mustafa Kazan bilgi verirken, 'Tek uygunsuz hastane Bağcılar Şafak Hastanesi' dedi ama tek uygun hastane Bağcılar Şafak'tı. Habersiz yapılan bir denetimde bile hastanedeydim ve tek tek hastaları gezdik. İş yoğunluğuma rağmen anneleri yerinde bilgilendirmeye dikkat ederdim. Beni bilip görmelerini ve bana güven duymalarını isterdim. Yenidoğan öyle bir durum ki bebeği kabul ediyorum ama durumu kötüleşebilir, süreç uzayabilir, bunların bilgisini anne babaya veriyordum" dedi.

Mahkeme başkanının "Mustafa Kazan, bebek sevkiyle ilgili para iddiası var. Bu konuda ne diyeceksin" sorusuna Yavuz, "Bunların hiçbirisinden ne bilgim ne de haberim vardı. Benim böyle bir şeye ihtiyacım yoktu. Ben bölgede popüler bir doktorum zaten. Bu konuşmalara ilk kez bu olayda şahit oldum" dedi.

"ETİK BİR BAŞHEKİMDİM"

Semiha Yavuz, mahkeme başkanının "112 dışında bebek sevki yapan kişilerle hiç muhatap olmadınız mı" sorusuna, "Sana hasta getiriyorum tarzında bir konuşmam olmadı kimseyle. Bu konuyla ilgili kimseyle muhatap olmadım. Ben başhekim olduğum için herkes benimle samimi konuşamazdı. Etik bir başhekimdim" dedi.

Yavuz, "Başkasının kaşesinin kullanılması olağan bir şey miydi" sorusuna "Prensip olarak böyle konuşmalar içinde hiç bulunmadım. Bu kaşe bizim mahremiyetimizdir. Bizi ifade eder. Benim ünitemde benim sürecimde epikrizlerim zamanında ilerledi. Bunu yapmasaydım bu kadar başarılı olmazdım" ve "Denetim geldiğinde epikrizleri direkt verdiniz mi? Bununla ilgili bir ekip kurdunuz mu" sorusuna ise "Evet direkt verdim. Ben çok dikkatli ve disiplinli çalışırım o yüzden direkt verebildim" yanıtlarını verdi.

YABANCI ASILLI BEBEKLER

Yavuz, Gıyasettin Mert Özdemir ve Mustafa Kazan hakkında ise "Gıyasettin Mert'i ilk kez burada gördüm, onun hakkında 112'den bana hasta sunan biri olarak bilirim. Mustafa Kazan'ın hasta sevkiyle ilgili bir görevi yoktu. Hizmet aldığımız ambulansların yönetimini yaptığını biliyorum" söyledi. Suriyeli bebekle ilgili konuşmaların sorulması üzerine de Yavuz, "Yabancı uyruklu bebeklerin anne ve babanın İstanbul oturumlu olması gerekiyor. İstanbul dışında olduğu zaman SGK ödeme yapmıyor" diye konuştu.

"NORMALDE DOKTOR YOKTU, DENETİM OLACAĞINDA DOKTOR GELİYORDU”

Hemşire yardımcısı Batuhan Çetin savunma yaptı. Batuhan Çetin savunmasında "Ben hemşire yardımcısıyım. Güney Hastanesi’nde yenidoğan yoğun bakımda çalışıyordum. Yapılan usulsüzlükler hakkında bilgim yok. Bütün hastanenin bildiği gibi yenidoğan yoğun bakımın işletme olduğunu biliyordum. Denetim gelmeden önce hastanenin bilgisi oluyordu. Normalde doktor yoktu, denetim olacağında doktor geliyordu. Kaya bebek gece doğdu. Bebek doğduktan sonra hiçbir doktor müdahalede bulunmadı. Elini bile sürmediler bebeğe. Yoğun bakıma alındı bebek. 2. günün gecesinde bebek çok kötü kanıyordu. Aspirasyon sonucu kanıyordu. Hemşire Damla Atak’a haber verildi ama hastaneye gelmeye tenezzül etmedi. 3 tane hemşire yardımcısı bulunuyordu bebeğin vefat ettiği gün" dedi.

"500 GRAM ZATEN BEBEK YAŞAMAZSA ÇEK TÜPÜNÜ GİTSİN"

Sanık Çetin savunmasının devamında "Bebeği teslim aldığımızda çok soğuktu monitör okumuyordu. Nabzı düşüktü. Bebek akşam 18.00’da 3 tane hemşire yardımcısına bırakıldı. Ben sorumluluğu kabul etmedim. Damla Atak bana ‘ben gidiyorum çok yorgunum bugün beni arama’ dedi. Muhtemelen kendine kalmasın diye akşam ölsün diye gündüz yaşatmaya çalıştı. Gece, doktor Rıza Keykubat’ı aradım. Bir vizit attı. Rıza Keykubat’ın da haberi vardı durumdan. Bebek gece 03:00 gibi daha da ağırlaştı. Keykubat’ı aradım ‘hocam nabzı alamıyorum artık’ dedim. Bana ‘500 gram zaten bebek yaşamazsa çek tüpünü gitsin’ dedi. Ben de sorumlu olarak vicdanımı rahatlatmak için kalp masajı yaptım. Bebeği yaşatmak için yapılabilecek müdahaleleri yaptım. Ben de bundan dolayı yargılanıyorum şu an. Ben çoğu şeye tanık oldum ama sanık olarak yargılanıyorum. Kalp masajı yapmasam da ölecek bir bebek ama kalp masajı yaptığım için yargılanıyorum. Şeyhmus Hoca bebeği hiç görmedi. Gelip gittiği çok nadirdir yenidoğan servisine. Sadece kaşesini kullandıran bir doktor. Bebek öldükten sonra başhekim, başhemşire beni bir odaya aldılar. Tehdit ettiler beni. Normalde yoğun bakımda kamera vardı. Ben inanmıyorum kamera kayıtlarının olmadığına. Yok etmişler. Nöbet listeleri bile yalan yanlıştı. Denetime gelenlere yalan nöbet listelerini verdiler. Kaya bebek öldükten sonra denetim geldi. Damla Atak beni aradı ‘Doktor geldi müdahale etti diyeceksin’ dedi. Denetimin geleceğinden nasıl haberleri oluyordu bilmiyorum" şeklinde savunma yaptı.

Duruşma tutuksuz sanıkların savunması ile sürüyor.

İSTENEN CEZALAR

İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.

Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.

İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.

Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.

Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.

Yaklaşık 7,5 saat süren, 7 sanığın dinlenildiği duruşma, tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmasına devam edilmek üzere yarın saat 09.30'a ertelendi.

Bugünkü duruşmayla birlikte ava kapsamında 22 tutuklu sanık ile 7 tutuksuz sanığın savunması alınmış oldu.

İDDİANAMEDEN

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede 47 sanığa ve 19 sağlık kuruluşuna yer verilirken 10 bebeğin ise hayatını kaybettiği belirtildi.

İddianamede Fırat Sarı liderliğindeki ve yöneticiliğini İlker Gönen ile Gıyasettin Mert Özdemir’in yaptığı suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamakları ile oynama yaparak SGK’dan üst sınırdan ödeme almak olduğu açıklandı.

İddianamede çetenin hastaların mevcut durumlarını, evrak işlemlerine farklı yansıtarak (entübe olanı entübe olmayan, entübe olmayanı entübe olan, kullanılmayan ilaçları kullanılmış şekilde) gibi yöntemlerle evrak sahteciliği yapıp SGK’ya fatura ettiği, hastaların mevcut durumlarını olduğundan daha ağır göstererek daha uzun süre yatış sağlayıp SGK’dan yüksek ücret tahsil ettiği ve bazı hasta yakınlarından fazladan ücret adı altında para almak gibi işlemlerle maddi çıkar elde ettiği de aktarıldı. Hazırlanan iddianamede yer alan şüphelilerin çoğunun sağlık çalışanı olduğu ve kazanılan kardan bu çalışanların da aldığı belirtildi. İddianamede 112 sevk sistemi bertaraf edildiği için bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği örgüt adına karlı gördüğü hastanelere yatışının yapıldığı, bu noktada amacın bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil maddi olarak en fazla kazanç elde edilmesi olduğu belirtildi. Bebeklerin her türlü enfeksiyona açık olan yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde yatırılmasının kimi bebeklerde enfeksiyon kapma gibi rahatsızlıklara kimi bebeklerde ise ölüme dahi sebep olduğu da iddianamede kaydedildi.

Şüphelilerin usulsüz şekilde düşümünü yaptıkları currosurf, infasurf gibi ilaçları hastaneden çıkartarak satıp maddi kazanç elde ettikleri, Özel Hastaneler Yönetmeliği’ne aykırı şekilde işletme devri yapılarak danışmanlık hizmeti adı altında Fırat Sarı liderliğindeki Yenidoğan Suç Örgütü’nün çok sayıda hastaneye az sayıda doktorla hizmet vermeye çalışması nedeni ile aslında sağlık hizmetinin doğrudan hemşire ve hatta hemşire yardımcıları ile verildiği bu nedenle bebek ölüm sayılarının arttığı da iddianamede kaydedildi.

BEBEKLERİN ÖLÜM SEBEPLERİ DOKTORLAR TARAFINDAN ÖRTBAS EDİLDİ

İddianamede hemşirelerin kendisini doktor olarak tanıttığı, bir kısım örgüt mensuplarının yenidoğan yoğun bakımlarını kapasitenin üzerinde doldurduğu, hemşireler eli ile usule aykırı gerçek olmayan epikriz raporları yazıldığı da açıklandı. Soruşturma kapsamında incelenen dijital materyallerde ise şüphelilerin "kötü hasta değerleri, iyi hasta değerleri" gibi şablon hasta değerlerinin yer aldığı ve çoğu zaman hastaların kan gazı, kan değerleri, enfeksiyon olup olmadığı gibi konularda gerçekte bir tetkik veya tahlil yapmadan kendi gözlemlerine göre bebeği iyi veya kötü olarak kategorize edip raporlarını şablon olarak tek elden, merkezden, hastane dışından yazdıkları iddianamede kaydedildi. Bu nedenle hangi bebeğe hangi tedavinin uygulanacağı yönünde tereddütler yaşandığı ve bebeklerin hayatını kaybetmesine kadar varan telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğduğu iddianamede kaydedildi. Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından ilgili hastaneler ve suç örgütünün faaliyetlerini incelemek ve raporlamak için görevlendirilen müfettişlerin bebek ölümleri ile ilgili olarak alanında uzman neotologlardan oluşan uzman heyetten aldığı görüşe göre hastanelerde tıbbi imkansızlıklar, erken teşhis ve tedavi olmaması, birebir yakın hekim kontrolü olmaması, gerekli tetkik ve tahlillerin yapılmaması, hayati öneme sahip ilaçların kesilmesi, 3. Düzey olmamasına rağmen 3. Düzey hasta kabulü yapılması, doktorların hastaların klinik takip ve tedavisini üstlenmedikleri, ölüm sebeplerinin doktorlar tarafından örtbas edilmesi, TPN sıvısı içerisine lipit multivitamin, fosfor ve magnezyum destekleri verilmemesi sonucu yeterli enerji protein desteği alamadığı için hastaların beslenme bozukluğuna sebep olunduğu, bebeğin kalbi düşmesine rağmen adrenalin kullanılmaması, hastaların uzun süre yatışı yapılıp uygun merkezlere sevk edilmemesi, ilaç hazırlanması ve saklanmasında ihmal gösterilmesi, hastalara protein ve lipit desteği yapılmaması, gerekli ilaçların uygun şekilde verilmemesi, uygun şekil ve süre canlandırma desteği uygulanmaması, sahte hasta dosyası düzenlenmesi, hastaya pasif ötenazi uygulanması nedeniyle bebeklerin hayat haklarının ellerinden alındığı şeklinde tespitler olduğu aktarıldı. İddianamede bazı bebeklerin yoğun bakıma girdikten sonra kilo alması gerekirken aksine ciddi kilo kaybı yaşadığı da aktarılırken, Yenidoğan Suç Örgütü’nün ve örgüte yardım eden hastane yönetimlerinin sırf giderleri azaltmak ve maddi menfaat temin etmek adına bebeklere yeterli besin verme işlemini yerine getirmedikleri, tapelerde "TPN tüketimini azaltın" şeklinde talimatların yer aldığı da açıklandı.