İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli asistan doktor S.E., hemşire H.Z*’ye “cinsel saldırı”dan yargılandı. 

Daha doğrusu, “yargılanıyor” gibi yapıldı. 

Mahkeme heyeti, davanın üçüncü duruşmasında, “somut delil yok” dedi, S.E.’nin beraatine

KESK Kadın Meclisi, SES’ten kadınlar, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri, kadının avukatı Feyza Altun başta olmak üzere bir çok kişi karara tepki gösterdi. 

Bu beraat kararının, “eril yargı”, “mağdur suçlayıcılığı” ve paralelindeki “fail aklayıcılığı” ile bağlantılarına değinmekte fayda var. 

Fakat öncesinde, hakkında başka kadınları da taciz ettiği mahkemede bizzat tanıklarca anlatılan S.E.’nin değil, hemşire H.Z.’nin görev yeri değiştirilerek cezalandırıldığını da hatırlatmak isterim. 

4 maddede faili aklama yolları 

Davayı baştan itibaren takip eden kadınlar ve avukatı Altun, H.Z., “doğruyu anlattı” diye ısrar ederken, mahkeme heyeti neden S.E.’ye inanmayı tercih etti? 

Hemşire eşini ve kızını bıçaklayarak öldürmüştü Hemşire eşini ve kızını bıçaklayarak öldürmüştü

Gelin birlikte bakalım, bir faili aklamaya giden yolun yargısal taşları nasıl döşeniyor?

*Mağdur suçlayıcılığı: Türkiye benzeri ülkelerde bilinen bir gerçekliktir ki bir kadın cinsel saldırı ile karşılaştığında yargıya gitmekten çekinir.

Ne de olsa polise gitmek, yargıya başvurmak tekrar tekrar konuyu anlatmak, bu sırada hırpalanmak, sürekli olarak kendini ispat etmeye çalışmak anlamına gelir. 

Mahkeme heyeti kör, sağır

İstatiksel verisine ulaşamadım bu nedenle bir oran paylaşamıyorum fakat avukatlardan aldığım bilgiye göre, cinsel saldırıya uğrayan bir çok kadın, yeniden mağdur edilmemek için bu yolu tercih etmiyor.

Bu koşullarda eğer bir kadın “cinsel saldırıya uğradım” diyerek yargıya başvuruyor ise bir çok baskıyı, dışlanmayı göze alarak bunu yapıyor anlamına gelir. Tıpkı H.Z. gibi. 

H.Z. de çalıştığı hastaneden göreceği baskı, dışlanma vs gibi sorunları bir kenara bırakıyor, olayın hemen sonrasında polise başvuruyor, hastane yönetimine durumu bildiriyor. Ancak, her iki yerden de istediği desteği göremiyor. Aksine her iki kurum da H.Z.’yi suçluyor. 

*Mağduru suçlamak bununla sınırlı kalmıyor. Sanık S.E.’nin eşi, H.Z.'yi arıyor, rahatsız ediyor, bazı davranışlarından kendisinin de haberdar olduğunu anlatıyor. H.Z., hastane yönetiminin hedefindeyken bir de bu ve benzeri saçmalıklarla uğraşmak zorunda kalıyor. Mahkemede de anlatılan bu duruma, heyet kör sağır. 

Sanık tecavüzü kabul etse de mahkeme etmedi

*Rızası vardı iddiası: S.E., H.Z., ile ilişkisi olduğunu iddia ediyor, yani “rızası vardı” üzerinden mahkemeye kendisini anlatıyor. Mahkeme de, ortada ilişkiye dair tek bir somut olmamasına rağmen S.E.’nin dediklerini doğru kabul ediyor. 

Oysa, H.Z., durumu defalarca detaylıca anlatıyor. Kaldı ki aralarında bir ilişki olsa da H.Z.’ye saldıramaz. 

S.E. aslında “tecavüzü kabul ediyor”, mahkeme resmen beraat kararı ile “yok yapmadın” diyor. Kraldan çok kralcı değilse bile fail aklayıcılığı en somut haliyle bu olsa gerek. 

*Somut delil: Mahkemenin “beraat kararı”nın bir nedeni de “somut delil” olmaması. Tecavüz anında hangi kadın kamera kaydı alacak ise…”Ki bir çoğu olayın ardından şoktan “donma” durumu ile karşı karşıya kalabiliyor. 

Kadının beyanlarını esas almadız, tamam. Tanık kadınların “bu adam beni de taciz etti” anlatımlarını yok saydınız, ona da tamam. 

Cinsel saldırıda somut delil olarak istenen “video kaydı” da yok diye kararınıza gerekçe buldunuz ona da tamam diyelim. 

Peki, S.E.’nin saldırı sonrasındaki mahkemeye de sunulan şüpheli görüntüleri de mi yeterli değil. Bir kadın cinsel saldırıya uğradığını nasıl kanıtlayacak?

Ne olursa inanacaksınız? Gözyaşları ile ve defalarca anlattı başına gelenleri. Hangi kadın, karşılaşacağı riskleri hiçe sayarak bu durumu anlatır? Anlatabilir?

Hangimiz güvendeyiz?

                                                      Avukat Feyza Altun

Tecavüze kanıt istenen bir hukuk sisteminde hiçbirimiz güvende değiliz. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği cezasızlığa örnek olarak, potansiyel failleri cesaretlendiren bu karar umarım emsal olarak algılanmaz. 

Bu kararla, sadece hastanelerde değil, sokakta, işte, yaşadığı her alanda kadınlar erkek şiddetine karşı daha da güvencesiz hale getirildi. 

H.Z’nin avukatı Feyza Altun, üst mahkemeye gideceklerini karara itiraz edeceklerini açıkladı. 

Karar sonrası kadınlar, hatta özellikle hastanelerde çalışan kadınlar “tecavüzcü doktor” aramızda başlıklı bir sosyal medya kampanyası başlattı. 

Umarım,  üst mahkeme, H.Z.’nin ve sosyal medyada seslenen kadınların sesini duyar ve Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargısal açıdan çelişkiler barındıran utanç veren kararı üst mahkemeden geri döner.

Cinsel saldırı, şiddet, cinayet, çocuk istismarı… 

Onlarca davada tanık olduğumuz şey maalesef Türkiye yargısının adaleti değil, fail aklayıcılığı.

Fail erkekler, yargısal boşlukları kullanarak kendilerini “aklayacak” hikayeleri yazarken, kadınlar “mağdur suçlayıcılığı” ile ikinci kez hırpalanıyor. 

Sonuç olarak, yargının adaleti sağladığı şüpheli, fail aklamanın yollarını ezbere bildiği kesin. 

Feminist mücadelenin ta kendisidir, ezber bozmak…

Eşit, özgür ve adil bir hafta olsun…

Editör: Sercan Yılmaz