Nasıl Bir Ekonomi TV’de yayınlanan Ekonomi Masası’nda EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz, gazeteci Barış Esen ve Berfin Çipa’nın bugünkü konukları Topkapı Üniversitesi Rektörü ve EKONOMİ Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Emre Alkin ve kripto para uzmanı Helin Çelik oldu. Helin Çelik, Bitcoin yarılanması sonrası kripto para piyasasını değerlendirdi. Fahiş fiyat ve kamu tasarrufu konusunda açıklamalarda bulunan Emre Alkin de bürokraside değişim sinyali olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bürokraside kilit noktalarda değişime gideceğine dair haberler olduğunu dile getiren Alkin, bununla birlikte hazırlanacak tasarruf genelgesi ile yeni bir sayfa açılabileceğinden bahsetti.

Kamunun ‘dev’lerden kaçınması gerekiyor

Adil fiyatı bulmak çok mümkün değil. Aslında vatandaşın satın alabileceği düzeydeki her fiyat adil fiyattır. Satın alma seviyesini geçmişse fahiş olur. Fakat bu fahiş bazen yasa zoruyla da ortaya çıkarıyorsunuz. Örnek vereyim: 2014 Ağustos ayından itibaren uygulanan ithalat vergileri var. Korunma önlemleri. “Kimi koruyoruz?” diye merak ettim. Sonra bu iş “Türkiye'de üretilmeyen mallara da hadi ithalat vergisi koyalım”a dönüşmüş. Maliyet muhasebesi yapılırken hesap hatası yapıyoruz. Mesela dönerin satış fiyatının sadece et fiyatıyla ilgisi yok. Dönercinin istihdamı, ödediği elektrik faturası, kirası. operasyonel maliyetleri var. Daha evvelden dükkan kurarken ortaya çıkardığı maliyeti var. Bir de rakibinin aynı kalitedeki rakipleri uğradığı fiyatlar var. Şimdi böyle baktığınız zaman 1000 yıl öncesinin iktisat tezleriyle ortaya çıktığımızda iş çığrından çıkıyor.  Yasa zoruyla da fiyatlara tavan koyduğumuz zaman ya mal gelmiyor, ya da mal karaborsaya düşüyor. Dolarda da aynı şey olmuştu. “Dövizin fiyatı budur” dedik, döviz bulamayacak hale geldik. Dolayısıyla bu işin çözümü serbest piyasa. Fakat serbest piyasa demek başıboş bırakılmış piyasa anlamına gelmiyor. Devletin düzenleyici otorite olarak vazife yaptığı piyasalardır bunlar. Devletin bu gücü var. Devlet akışkanlığı sağlamak istiyor. Sonsuz sayıda alıcıyla güçlü satıcı, karşı karşıya geldiği zaman devlet araya girerek ne yapıldığını denetler. Bunları yapmayınca otomatik olarak nispi fiyat dengesi bozuluyor. Kiranın fiyatı farklı artıyor, dövizin fiyatı farklı artıyor, domatesin fiyatı farklı artıyor. İnsanlar kazandığı parayla her ay daha az mal ve hizmet satın almaya başlıyor, isyan ediyor. İsyanını da mal ve hizmet satıcılarından çıkarmaya çalışıyor.

İşin bir de kamu tasarrufu boyutu var. 2001 krizini atlatmaya çalışırken mecliste erken seçim kararı alındı. Seçim yapılana kadar Bülent Ecevit, Başbakan olarak göreve devam ederken 2002 yılının hemen başlarında bir tasarruf genelgesi çıkardı. Tasarruf genelgesinde şunlar vardı: Kamu kurum ve kuruluşları yıl içerisinde zorunlu haller dışında yeni proje teklifinde bulunmayacak. Yurt dışı geçici görevlendirmeler zorunlu hallerde yapılacak. Görevin süresi ve sayısı en az düzeyde tutulacak. Ülkemizin yurt dışı tanıtımının yapılacağı ve sonunda ticari bağlantıların söz konusu olduğu etkinlikler haricinde sergi, fuar gibi yurtdışı faaliyetler için personel görevlendirilmeyecek. Yabancı dil kursu amaçlı görevlendirmeler yapılmayacak. İl özel idaresi ve belediyeler hariç hiçbir şekilde binek, arazi binek, station wagon cinsi taşıt edinilmeyecek.

Araç muayenelerinde o zorunluluk kalkıyor Araç muayenelerinde o zorunluluk kalkıyor

Tasarrufta tavsiye değil, talimat için Cuhurbaşkanlığı Genelgesi gerekiyor

57’nci hükümetten sonra ilk kurulan AK Parti hükümeti de bunu kullandı. Yani birkaç yıl boyunca biz bu tasarruf genelgesini kullandık. Kamuda tasarruf meselesi, döndü dolaştı bugün de önemli mesele haline geldi. Ama daha evvelki tasarruf genelgesini  Hazine Ve Maliye Bakanı göndermişti. Hiçbir etkisi olmadı. Çok iyi hatırlıyorum. Eski bir valimiz “Gücün olmadıktan sonra talimatın tavsiye eden öteye geçmez” diyordu. Güçlü bir ses tarafından bu metnin yazılması gerekiyor. Demek ki Cumhurbaşkanlığı Genelgesi olarak bunun yayınlanması gerekir. Aksi takdirde yine tavsiye niteliğinde olacak. 2002’nin şartları ile bugünün şartlarını karşılaştırdığımızda bakın nelerimiz var: Devasa binalarımız var. Muazzam demirbaşlarımız var. Bunların sadece sevk ve idaresi için harcanan para, en tasarruflu haliyle bile astronomik düzeyde. Dev gibi hastane binalarımız, adliye saraylarımız var. Kamunun elinde inanılmaz büyük metrekarelerde binalar var. Bakım gerektiren çok sayıda ulaşım aracı var. Uçaklar var, hava araçları var ve beslenmesi gereken dev gibi bir dijital altyapı var. Rekor üzerine rekor kıran kamu harcamalarını dizginlemek çok önemli. Bunu anlıyorum. “Neyi fahiş olarak görüyoruz?” sorusunun yanına “Tasarruf olarak neyi kastediyoruz?” sorusunu da eklemek gerekiyor.  Kamu, neyi önemsiz sayacak? Bir de bütçe içerisinde alınmasından vazgeçilen 1,5 trilyon lira var. Dolayısıyla bunlardan da vazgeçmek gerekiyor.

Bu hafta kulislere sızan bir haber var. Onu takip ediyorum. Kilit noktadaki bürokratlar ile alakalı sayın Cumhurbaşkanının bir tasarrufta bulunması bekleniyor. Eğer bu gerçekleşirse o zaman topyekun bir beyaz sayfa açma ihtimali var. Birçok kilit noktadaki bürokratın yeri değiştirilecek. Belki de görevden alınacak yerine bir başkası atanacak. Dolayısıyla yeni atanan bürokratların hemen arkasından büyük ihtimalle bu genelge yayınlanacak. Bu arada da etkin piyasa denetimleriyle fahiş fiyat kontrolü yapılır. Ben yine de meselenin kilitlendiği yerin burası olmadığını, Türkiye'nin serbest piyasa mantığından çok hızlı bir şekilde uzaklaştığını, aslında serbest piyasayı engellemek adına yapılan tüm adımların piyasayı başıboş bıraktığını, bozguncuların fırsat bulduğunu düşünüyorum.

Kaynak: rss