2024 yılı Kasım ayı Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda gerçekleştirildi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda yapılan toplantıya, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Toplu Sözleşmeden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Türk Büro-Sen Genel Başkanı Türkeş Güney ile teknik heyet katıldı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, memurlarımızın yaşadığı ekonomik, sosyal sorunları ve çözüm önerilerini değindiğini ve "Çalışma hayatının tüm sorunlarını yakından takip ediyor, çözüm için gayret sarf ediyoruz." dedi.
KAHVECİ: SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ NOKTASINDA ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYUYORUZ
Genel Başkan Önder Kahveci Kamu Personeli Danışma Kurulu (KPDK) toplantısında;
"Sayın Bakanım, Konfederasyon ve sendikaların muhterem genel başkanları, kamu kurum ve kuruluşlarımız kıymetli temsilcileri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bilindiği gibi bu yılki toplantımızın ana gündem maddesi Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği uygulamaları olarak belirlenmiştir.
Biz de uzun zamandan beri bu konunun mutlak surette ele alınmasını talep etmekteyiz. Ancak burada konuşacağımız hususların bir sonuca varması, dilek ve temennilerden öteye gitmesi en büyük beklentimizdir.
GÖREVDE YÜKSELME VE UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ YÖNETMELİĞİ YENİDEN DÜZENLENMELİDİR
Bilindiği üzere kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personele ilişkin düzenlemeleri içeren 657 sayılı Kanun, kamu istihdamını sınıflandırma, kariyer ve liyakat esaslarına dayandırmıştır. Memurluğa girişte yarışma sınavları ile belirlenecek ehliyet ve liyakat aranır. Kişiler eğitimleri, bilgi ve becerilerine göre memurluk mesleğine girerler, bu meslekte sürekli çalışarak ve yetişerek önceden belirlenmiş kurallara göre yükselirler. Türk kamu personel sisteminde kariyer ilkesi işe ve kişiye yönelik kariyer sistemi şeklinde incelenmektedir.
Bunlardan işe yönelik kariyer sisteminde, bireyi işe uydurmak önem taşımaktadır. İşe göre elaman alma söz konusudur. Bu yöntemin diğer bir ismi de kadro sistemidir. Kişi belli bir kadro görevi için işe alınır. Bu sistemde kişi, atanacağı görevin ya da kadronun gerektirdiği tüm nitelikleri hizmete girmeden önce kazanmış olması gerekmektedir.
Bizim kariyer ilkesine bağlı olarak görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarından beklentimiz;
-Eşit işe eşit ücret ödenmesine imkan tanıması,
-Eleman alımını kurumların gerçek ihtiyaçlarına dayandırması,
-Personel değerlemede nesnel ölçüt sağlaması,
-Uzmanlaşmayı özendirici olması,
-Ayrıntılı görev tanımlarına dayanması nedeniyle yetki ve görev karmaşasına yer vermemesi,
-Yöneticiye her işte kullanabileceği esnek bir iş gücü sağlaması,
-Geniş bakış açılı ve tasarım gücüne sahip yöneticiler yetiştirdiğinden üst düzeylerde yöneticilerin bir kurumdan diğerine geçişlerinin kolay olması,
-Personele işinde tam bir güvence sağlaması,
-Siyasi baskılardan etkilenmeyen, dış etkilere karşı dayanıklı, meslek ölçütlerine bağlı güçlü bir kadro sistemi olarak kamu görevlisinin kuruma bağlılığını artırması,
-Düzenli yükselme imkanları sağlaması,
-Kendini geliştirme konusunda çalışanı teşvik etmesidir.
Ancak, kamuda yönetici pozisyonlarına dışarıdan istisnai personel atanması, boş idareci kadro ve pozisyonlarının kurum içinde görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları yerine kurum dışından yapılan atamalar yoluyla doldurulması ve vekaleten görevlendirmeler kamuda kariyer ve liyakat ilkesinin yara aldığını ortaya koymaktadır.
Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavlarında yaşanan aksaklıklar, kurum içinde kendisini geliştiren, eğitim düzeyini yükselten ve kurum kimliğine sahip kamu görevlilerinin mesleklerinde yükselmelerine yeterince imkan sağlanmasını engellemektedir.
Ayrıca zaman içinde kendisini geliştiren, üst öğrenim ya da mesleki veya teknik eğitim sonucunda bir unvan elde eden kamu görevlilerinin ihraz ettikleri unvanlara atamalarının yapılması yerine yine boş kadrolara kurum dışından atama yapılması, kamu görevlilerinin eğitim, bilgi ve becerilerini geliştirmede isteksiz davranmasına yol açmaktadır.
Personel planlamasının genellikle ilk atamalara dayalı olarak gerçekleştirilmesi, kurum içinde liyakatli kamu personelinin motivasyonunun düşmesine neden olmakta, kurumlarda boş kadro bulunmaktayken bu kadroların gerektirdiği niteliklere sahip personel daha alt kadrolarda istihdam edilmektedir.
Görevde yükselme ve unvan değişikliğine ilişkin sınavlar kurumların keyfiyetine bırakıldığından birçok kamu kurum ve kuruluşunda sınav açılmamakta, görevde yükselme ve unvan değişikliğine bağlı kadrolar yıllarca boş kalabilmektedir.
Mülakat sistemi, subjektif kararlara açık olduğundan adaletsizliğe ve sınavlara olan güvenin sarsılmasına neden olmaktadır.
Yazılı sınavda başarılı olan birçok adayın sözlü sınav nedeniyle atamasının yapılmaması, yazılı sınavda düşük puan alanların mülakat sonucunda görevde yükselme imkanı bulması durumu, bütün kamu çalışanlarının bu konudaki en büyük sorunlarından biridir.
Bu çerçevede Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği konusundaki beklentilerimiz şu şekildedir:
- Kariyer ve liyakat esaslı bir personel sisteminin oluşturulması, yetkin personelin görevlerinde yükselmeleri ve mesleki ve teknik eğitim sonucu elde edilen unvanlara ilişkin atamaların geciktirilmeden yapılarak kamuda adaletin sağlanması, uzmanlaşmanın özendirilmesi ve güçlü bir kadro sistemi oluşturulması için düzenli bir sınav sisteminin kurulması gerekmektedir.
- Atama yapılacak kadro ve pozisyonlara öznellikten uzak, objektif bir seçme yapılabilmesi amacıyla yazılı sınav yöntemi belirlenmeli, Görevde Yükselme sınavlarında ve kamuya alınacak personelin seçiminde sözlü sınav kaldırılmalı, KPSS ve yazılı sınav temel kriter olarak kullanılmalıdır.
- Kurum içinden de kariyer mesleklere atanabilmek mümkün hale gelmeli, kurum çalışanlarına kariyer mesleklere atanabilmek için özel sınav açılarak söz konusu mesleklere atanma şartları kurum çalışanları için kolaylaştırılmalı, uzmanlar arasında ortaya çıkan statü ve özlük hakkı farklılıkları giderilmelidir.
- Vekalet görevlendirmelerine son verilmeli, görevlerin asaleten yürütülmesi esas olmalıdır.
- Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelik'te liyakat ilkesini zedeleyen maddeler iptal edilmeli, bu çerçevede 2013 yılında yapılan değişiklikle özellikle görevde yükselme sınavlarından muaf tutulacak görevleri genişleten, görevde yükselme sınavına katılabilmek için belirli bir süre çalışmış olma şartını kaldıran, müdür kadrolarına atanmada yazılı sınavı kaldırarak sözlü sınavdan 70 almış olma şartı getiren hükümler değiştirilmelidir.
- Emeklilik yaşı dikkate alındığında, kurumlarca memurların görevde yükselmelerinde ve unvan değişikliklerindeki yaş sınırı uygulaması kaldırılmalıdır.
- Görevde yükselme sınavlarının ihtiyaç bulunan kurumlarda en geç 2 yıl içinde açılması zorunlu hale getirilmeli, sınavların merkezi olarak yapılması sağlanmalıdır.
- Belirlenecek kriterlere göre kurumların ihtiyaç duyduğu ve sınıf değişikliği gerektiren, eğitim sonucu elde edilen unvan ve meslekle (mühendis, avukat, tekniker, teknisyen, hemşire gibi) ilgili kadrolara öncelikle kurum içinden atama yapılması sağlanmalıdır.
- Müfettiş ve uzman yardımcılığı kadrolarına kurum içinden atama yapılmasına da imkan sağlanmalıdır.
- Kurum içinden kariyer unvanlara atama yapılabilmesinin şartları belirlenmeli, bu mesleklere kurumca yapılacak atamalarda kurum çalışanlarına kadro sayısının %30'u kadar kontenjan ayrılmalıdır.
- Uzman yardımcılığından uzmanlığa geçişte, kurum içinden söz konusu kadrolara yapılacak atamalarda uzmanlık tezi ve ihtiyaç duyulmadığı takdirde yabancı dil şartı aranmayacağına dair bir hüküm eklenmelidir.
- Uzmanlıklarda; kariyer uzmanlık ve diğer uzmanlıklar arasındaki statü farklılığı mali ve özlük haklar açısından kaldırılmalı, merkez-taşra ayrımına son verilmelidir.
- Unvan değişikliği sınavlarının kapsamı genişletilmeli, kapsama dahil edilmeyen yüksekokul bölümleri kapsama alınmalıdır.
KAMU GÖREVLİLERİNİN 2025 YILINA İLİŞKİN MAAŞ ARTIŞLARI GÖZDEN GEÇİRİLMELİ, EK ZAM VE REFAH PAYI UYGULANMALIDIR
Her ne kadar bu KPDK Toplantısının gündemi görevde yükselme ve unvan değişikliği olarak belirlenmiş olsa da kamu görevlilerimizin ve emeklilerimizin çeşitli beklentileri ve ötelenemez talepleri bulunmaktadır.
Bu çerçevede öncelikli konu ise maaşlardır.
2025 yılına ilişkin Merkezi Yönetim Bütçe Teklifi TBMM'de görüşülmektedir.
Meclis'te alınacak kararlara bağlı olarak devletimizin ve hükümetin harcama ve gelirleri belirlenecek, memur ve emekli maaşları kesinleşecek ve gerekli kaynak ayrılmış olacaktır.
Hatırlanacağı gibi 2025 yılında kamu alacaklarına uygulanacak olan yeniden değerleme oranı %43,93 olarak açıklanmıştı.
Bütçe hazırlık sürecine temel teşkil eden Orta Vadeli Program (OVP)'da ise 2025 yılında TÜFE'nin en iyi ihtimalle %17,5; ekonomik büyümenin ise %4 olacağı tahmin edilmişti.
Buna karşın enflasyon farkı hariç tutulduğunda 2025 yılında memur maaşlarına %6+5; kümülatif %11,3 zam yapılması söz konusudur.
Bu; kamu idaresi, alacaklarına %43,93 zam uygularken ödeyeceği maaşları %11,3 artıracak anlamına gelmektedir. Devletin %17,5 enflasyon beklentisine karşılık memur ve emekli maaşlarına %11,3 zam öngörülmesi, 2025'te kamu çalışanları ile emeklilerin alım gücünün düşeceğinin resmi olarak ilanı demektir.
2025'te GSYİH büyümesinin %4 olacağı öngörüldüğünden, maaş zamlarının hedeflenen enflasyonun bile altında kalması nedeniyle eriyecek maaşlar da hesaba katıldığında önümüzdeki yıl gelir dağılımında dengenin daha da bozulacağı, zenginin geliri artarken yoksulun reel kazancının düşeceği görülmektedir.
2025 yılı içerisinde elde edilecek kamu gelirleri ile yapılacak harcamaların belirleneceği bütçe görüşmelerinin memur ve emeklilerimiz adına hayal kırıklığına dönüşmemesi ve gelir dağılımında adaletin sağlanması için birtakım tedbirler alınması zorunludur.
Bu aksaklıkların giderilmesi, memur ve emeklilerimizin 2025 yılında nefes almalarının sağlanması için ise;
- Kamu çalışanlarına, geçmiş dönemde yaşanan kayıpların telafisi ek zam yapılması,
- Memur maaş zamlarının OVP'de hedeflenen enflasyonun altında kalmaması için maaş zamlarının en az gerçekleşen enflasyon düzeyine çekilmesi,
- Gelir dağılımındaki durumun daha da kötüye gitmemesi, gelir gruplarının ülkenin bütçesinden aldıkları payın azalmaması için OVP'de hedeflenen %4 büyüme oranının emekli ve çalışan maaşlarına yansıtılması,
- Kamu çalışanları ve emeklilerin alım gücünün yükseltilmesi için bu artışlara ilave olarak refah payı verilmesi gerekmektedir.
BİRİNCİ DEREYE GELEN BÜTÜN KAMU GÖREVLİLERİNİN EK GÖSTERGE RAKAMLARI 3600 OLARAK BELİRLENMELİDİR
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz yılbaşında yürürlüğe girmek üzere kamu çalışanlarının ek gösterge rakamlarında düzenlemeye gidilmişti.
Ama yapılan düzenleme eksik kalmış, 1. Dereceye gelen bazı memurların ek göstergeleri 3600 yapılırken bazıları kapsam dışında tutulmuştu.
Bu da büyük bir adaletsizliğe neden oldu.
Sayın Cumhurbaşkanımız da seçimler öncesinde verdiği sözle bu mağduriyeti gidereceği ifade etmişti.
Bu çerçevede 2023 yılı Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararında en geç 2024 yılı sonuna kadar çözüme kavuşturulacağı ifade edilen, birinci dereceye gelen bütün kamu görevlilerinin ek gösterge rakamlarının 3600 olarak belirlenmesi hususunun hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Ek göstergesi 3600'e yükseltilen kadrolarda görev yaptıktan sonra ek göstergesi 3600'den aşağıda belirlenen araştırmacı gibi kadrolara atananlar açısından oluşan mağduriyetler giderilmelidir.
Din görevlisi, öğretmen, sağlık çalışanı ve polislerde olduğu gibi diğer 2 yıllık yüksekokul mezunlarının da 3600 ek gösterge uygulamasından faydalanması sağlanmalıdır.
TRT personelinin de yapılan ek gösterge değişikliğinden dolayı mağdur olduğu bilinmektedir. Bu çerçevede bu personelimizin mağduriyetleri de giderilmelidir.
YARDIMCI HİZMETLER SINIFINDAKİ PERSONEL BİR DEFAYA MAHSUS GENEL İDARE HİZMETLERİ SINIFINA ALINMALIDIR
Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil personelin büyük çoğunluğu idari hizmetlerde, masa başı işlerde görevlendirilmektedir. Fiiliyatta zaten mevcut olan bu durumun yasal bir zemine taşınması, çalışma hayatında karşı karşıya kalınan bu hukuki ayrımcılığın giderilmesi amacıyla Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil olan personelin bir defaya mahsus olarak Genel İdare Hizmetleri Sınıfına geçirilmesi sağlanmalıdır.
"İLAVE EK ÖDEME" BAŞTA OLMAK ÜZERE MEMURLARA YAPILAN BÜTÜN ÖDEMELER EMEKLİ AYLIĞI VE İKRAMİYESİ HESABINA DAHİL EDİLMELİDİR
Devlet memurlarının emeklilik hakları ve emekli maaşlarının belirlendiği 5434 sayılı Kanunun 15. maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 80. maddelerinde değişiklik yapılarak memur maaşını oluşturan bütün kalemler ile özel hizmet tazminatı, ek ödeme, ek ders, döner sermaye, fazla çalışma ücreti, ikramiye, sosyal denge tazminatı ve diğer ödemeler de emekli keseneğine dahil edilmelidir.
5434 sayılı Kanunun 41. maddesinde yapılacak değişiklikle memurların emekli ikramiyesi için öngörülen kalemlere bütün ek ödeme ve tazminatlar eklenmelidir.
14 Temmuz tarih ve 7456 sayılı Kanunla getirilen ilave ek ödeme uygulaması, büyük bir adaletsizlik yaratmıştır.
Öyle ki, düzenlemede bu ödemeden herhangi bir kesinti yapılmayacağı öngörüldüğü için memurların yalnızca çalıştıkları dönemlerine esas bir tazminat olarak uygulanması, emekli olduklarında bu ödemenin emekli maaşı hesabına dahil edilmeyeceği söz konusudur.
Hal böyle olunca ilave ek ödeme uygulaması, çalışırken alınan maaşla emekli maaşları arasındaki uçurumu daha da büyütmüş, emekli maaşlarının memuriyet hayatıyla bağını koparmıştır.
Böyle bir durum sosyal sigorta ilkeleri ile de uyuşmamakta, memurlarımız çalışırken aldıkları maaşın %40'ı kadar emekli maaşına hak kazanabilmektedir.
Yaşanan ekonomik gelişmeler ve memurların alım gücündeki erime dikkate alındığında; emekliliğe yansımayan ilave ek ödeme Anayasamızın ölçülülük, adalet ve kanun önünde eşitlik ilkelerine de aykırı bir durum teşkil etmektedir.
Bu nedenle ilave ek ödeme sisteminin değiştirilerek, ilave ek ödemenin memurların emekli maaşı ve emekli ikramiyesi hesabında dikkate alınması için gerekli mevzuat değişikliğinin yapılması bir gerekliliktir.
5510 SAYILI KANUNLA 2008 ÖNCESİ VE SONRASINDA GÖREVE BAŞLAYANLAR ARASINDA ORTAYA ÇIKAN FARKLI UYGULAMALAR GİDERİLMELİ, KAMUDA SÖZLEŞMELİ PERSONEL OLARAK ÇALIŞMAYA BAŞLAYANLARIN EMEKLİLİK YÖNÜNDEN MEMURİYETE BAŞLANGIÇLARI İLK DEFA KAMUDA ÇALIŞMAYA BAŞLADIKLARI TARİH OLARAK KABUL EDİLMELİDİR
5510 sayılı Kanunla birlikte kamu çalışanlarının hakları ikiye bölünmüştür. 1 Ekim 2008 öncesi ve sonrasında göreve başlayanlar açısından emekli aylığı uygulaması büyük farklılıklar göstermektedir. Bu tarihten önce kamuda görev yapan memurların emekli aylığı bağlama oranları yüksek, emekli keseneğine tabi ödemeleri düşük iken 1 Ekim 2008 sonrasında göreve başlayanların emekli keseneğine tabi ödemeleri daha fazla ama aylık bağlama oranları daha düşüktür.
Her iki uygulamada avantaj ve dezavantajlar olsa da memur emeklilerinin maaşları ile çalışırken elde ettikleri kazanç arasında büyük bir uçurum ortaya çıkmaktadır. Öncelikle ortaya çıkan bu ikili yapı bir standarda bağlanmalı ardından da memurların görev aylıkları ile emekli aylıkları arasındaki fark makul ölçülere çekilmelidir.
Benzer bir sorun 1 Ekim 2008 öncesinde kamuda sözleşmeli pozisyonlarında istihdam edilmekteyken kadroya geçirilen personel için de söz konusudur. Anılan personelin derece ve kademe ilerlemesi kamuda ilk işe başladığı tarihe göre yapılmaktayken emeklilik hakları kadroya geçtikleri tarih baz alınarak belirlenmektedir. Bu da personelin emeklilik hakları bakımından olumsuz durumlara sebebiyet vermekte, emekli maaşları düşük hesaplanmaktadır. Bu nedenle kamuda 1 Ekim 2008'den önce çalışmaya başlayan ve daha sonra kadroya geçen sözleşmeli personelin memuriyete başlangıç tarihleri, emekli aylığı yönünden de kamuda çalışmaya başladıkları tarih olarak kabul edilmelidir.
KİT PERSONELİNİN KORUYUCU GİYİM YARDIMI KONUSUNDAKİ AKSAKLIKLAR GİDERİLMELİDİR
10 yıldan beri, KİT personeli koruyucu giyim yardımından faydalanmaktadır. Zaman içerisinde gerçekleştirilen toplu sözleşmeler yoluyla bu yardımın kapsamı ve uygulama alanları genişletilmiş, 2023 yılındaki 7. Dönem Toplu Sözleşme metinleri ile de bu hak korunarak sürdürülmüştür.
Ne var ki 2024 yılında kamu görevlileri için yapılacak koruyucu giyim yardımına ilişkin olarak birçok KİT yönetimi ihale sürecini tamamlamışken Hazine ve Maliye Bakanlığı Kamu Sermayeli Kuruluş ve İşletmeler Genel Müdürlüğü'nün yazısı ile KİT personeline yönelik nakit, çek, kupon, kart, PTT aracılı kart, fatura karşılığı ve hangi ad altında olursa olsun ayni hariç tüm giyim, giyecek ve koruyucu kıyafet yardımlarının uygulamasının acilen durdurulması ve bu konuda yapılan işlemlerin düzeltilmesi istenmiştir.
KİT'lerde görev yapan personelimiz için bir gereklilik olan Giyim Yardımı ödemesinin toplu sözleşme hükümleri çiğnenerek, bir yazı ile iptal edilmesine yönelik bu tür girişimler kabul edilemez.
Böyle bir uygulama toplu sözleşmenin özerkliği ilkesine de aykırı bir durumdur.
5 farklı hizmet kolunda yaklaşık 275 bin kamu görevlisinin kazanılmış hakkı olan koruyucu giyim yardımı, hiçbir kesintiye uğratılmadan ve mağduriyet oluşturulmadan mutlak surette ilgili personele verilmeli, kazanılmış bir hakkın çalışanlarımızın ellerinden alınmasına mani olunmalıdır.
HARCIRAH, YİYECEK YARDIMI, 4688 SAYILI KANUN VE 3600 EK GÖSTERGE KONULARINDA KAMU GÖREVLİLERİ HAKEM KURULU KARARLARI UYGULANMALIDIR
Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun 31/8/2023 tarihli ve 2023/1 sayılı Kararında yer alan ve 7. Dönem Toplu Sözleşme dönemi içerisinde gerekli çalışmaların yapılarak bir sonuca ulaştırılması öngörülen maddeleri hakkında bugüne değin herhangi bir çalışma yapılmamıştır.
7. Dönem Toplu Sözleşme süreci sone ermek üzeredir. Bu bakımdan Kurulun;
- Birinci dereceye gelen tüm kamu görevlilerinin ek gösterge rakamlarının 3600'e yükseltilmesine ilişkin olarak çalışma yapılması hükmünü içeren 50. maddesi,
- 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun gözden geçirilmesine ilişkin 57. maddesi,
- Yiyecek Yardımı Yönetmeliği hükümlerinin güncel gelişmeler çerçevesinde gözden geçirilmesine yönelik 58. maddesi,
- Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu (H) cetvelinde yer alan gündelik tutarların güncel gelişmelere göre revize edilmesine yönelik 59. maddesi hükümlerine uyun olarak yılsonuna kadar sosyal tarafların da katılımıyla gerekli çalışmaların gerçekleştirilmesi ve sorunların kesin bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Bilindiği üzere işçilere günlük 187 TL'ye kadar yemek yardımı yapılmakta, kamu kurumlarında yemek hizmeti sunulan yerlerde kamu işçileri bu yemeklerden ücretsiz yararlanırken, memurlar Devlet Memurları Yiyecek Yardımı Yönetmeliği uyarınca kendi bütçelerinden günlük 9,37 TL ile 37,55 TL yemek bedeli ödemek zorunda kalmaktadır.
Yemek hizmeti sunulmayan kurum ve kuruluşlarda ise yiyecek yardımı konusu daha büyük bir sorun oluşturmaktadır.
Yönetmelik gereği memurlara yemek yardımının nakit olarak verilmesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca yemek hizmeti sunulmayan kurumlarda memurlarımız başka kurumların yemekhanelerine yönlendirilmekte, çoğu zaman bu kurumlarda yemek sıkıntısı yaşanmakta, memurlarımız genelde kendi imkanlarıyla öğünlerini geçiştirmek zorunda kalmaktadır.
Dolayısıyla sunulmakta olan yemek hizmetinden işçiler bütünüyle faydalanırken bazı memurlar belirli bir ücret karşılığında faydalanabilmekte yemek hizmeti olmayan kurumlarda ise kamu çalışanlarının yemek konusu büyük bir sorun olmaktadır.
2023 yılında gerçekleştirilen Toplu Sözleşme Görüşmelerinde bu konu gündeme taşınmıştı.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararının 58'inci maddesiyle yiyecek yardımı ile ilgili olarak 2024 yılı içerisinde bir çalışma yapılması kararına varmıştı.
Ancak bu karara rağmen bugüne kadar sorunların çözümüne yönelik herhangi bir adım atılmadı.
Bu durumun önüne geçilmesi ve adaletsizliğin giderilmesi için;
- Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun ilgili kararı gereğince tarafların bir an önce bir araya gelerek konuyu görüşmesi;
- Yemek hizmeti sunulan kurumlarda kamu çalışanlarından yemek bedeli alınması uygulamasına son verilmesi ve bütün çalışanlarımızın yemek hizmetinden bedelsiz olarak faydalanması,
- Yemek hizmeti sunulmayan kurum ve kuruluşlarda görev yapan kamu çalışanlarına ise günün gereklerine uygun biçimde yiyecek yardımının nakit olarak ödenebilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
KAMUDA GÖREV YAPAN MÜHENDİS, AVUKAT, BİYOLOG, KİMYAGER GİBİ MEZUN OLDUKLARI YÜKSEKÖĞRENİM PROGRAMINDA ELDE ETTİKLERİ UNVANLARDA GÖREV YAPAN PERSONELİN MALİ VE ÖZLÜK HAKLARI İYİLEŞTİRİLMELİDİR
- Mühendislik Meslek Kanunu çıkartılarak mesleki gelişim teşvik edilmeli, bilgi ve tecrübeyi ödüllendirecek bir sistem getirilmelidir.
- Teknik Hizmetler Sınıfında görev yapan personelin ve avukatların mali ve sosyal hakları, ek ödeme, ek gösterge, özel hizmet tazminatı ve diğer ödemeleri yürüttükleri görevlerin niteliklerine uygun olarak yükseltilmelidir.
- Kapsam dahilindeki personele "Sorumluluk ödemesi" adı altında ilave bir ödeme yapılmalıdır.
- Avukatlar, doktorlarda olduğu gibi yürüttükleri görevlerin doğuracağı olası sonuçlara karşı sigorta kapsamına alınarak korunmalıdır.
- Avukatlara ödenen vekalet ücreti artırılmalıdır.
KAMUDA İLK ATAMALARDA VE GÖREVDE YÜKSELME SINAVLARINDA UYGULANAN MÜLAKAT KALDIRILMALIDIR
Kamuda mülakat uygulamasının subjektif bir özellik taşıdığı ve çeşitli adaletsizliklere yol açtığı bütün çevrelerce kabul edilen bir gerçektir. Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği üzere kamuda gerek ilk atamalarda gerekse görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavlarında mülakat uygulamasının kaldırılması gerekmektedir.
DİĞER ÇALIŞAN VE EMEKLİLERDE OLDUĞU GİBİ KAMU GÖREVLİLERİNE DE "BAYRAM İKRAMİYESİ" VERİLMELİDİR
Kamuda memurlar dışında tüm personele ve emeklilere bayram ikramiyesi ödenmektedir. Bu haktan faydalanamayan tek kesim memurlardır. Bu durum büyük bir adaletsizlik yaratmaktadır. Her ne ad altında olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan tüm kamu çalışanlarına Ramazan ve Kurban bayramları öncesinde bayram ikramiyesi verilmelidir.
KAMU ÇALIŞANLARININ VERGİ DİLİMLERİ %15 OLARAK BELİRLENMELİDİR
Kamu görevlileri ve KİT personeli ile sözleşmeli personelin gelir vergisi kesintilerinden dolayı yaşadığı adaletsizliğin ve mağduriyetin giderilmesi adına vergi dilimi oraları çalışanlar için %15'e sabitlenmelidir.
Personele ödenen döner sermaye, ek ders ve fazla mesailerden Gelir Vergisi kesilmesi uygulamasına son verilmelidir.
MESLEKİ VE İŞYERİ ESASINA GÖRE KURULAN SENDİKALARA KARŞI ÖNLEM ALMALI, GÜÇLÜ SENDİKAL YAPILAR TEMEL AMAÇ OLMALIDIR
Sendikacılık, çalışanların hak ve menfaatlerini koruyup ilerletmek amacıyla örgütlenme, örgütlü olmaktan kaynaklanan gücü kullanarak mücadele etme tabanında gelişmiş bir harekettir.
Ancak son dönemlerde kamu çalışanlarının örgütlü mücadelesine darbe vuracak ve güçlü sendikal yapılar oluşturmalarını engelleyecek birtakım gelişmeler yaşanmaktadır.
Bu gelişmelerin başında ise kamu çalışanlarını meslek ve kurum esasına göre sınıflandırarak faaliyet gösterme çabasındaki sendikalar gelmektedir.
Örgütlü mücadele gücünü, çok sayıdaki sendikadan değil üyelerinden alan sendikalardan kazanır.
Oysa sendikacılığı mesleki boyutta ele alan yapılanmalar, güçlü sendika yerine bölünmüş ve güçsüz bir örgütlenme yapısı oluşturmaktadırlar.
Bu durum bir taraftan kamu görevlilerinin sendikalara üye olmasını teşvik ederken diğer taraftan da örgütlenme ve hak mücadelesi vermeden bir sendika kurarak çalışanların gücünü farklı alanlarda kullanmak isteyen kimseler için bir fırsata dönüşebilmektedir.
Özellikle 2022 yılında toplu sözleşme ikramiyesinin yükseltilmesiyle sendika üyeliğinin teşvik edildiği bu ortamda, çok sayıda sendika kurularak, üyelerinin örgütlü gücünü sendika kisvesi altında ranta dönüştürme gayreti içine girmiştir.
Öyle ki, hemen hemen her iş yerinde yeni yeni sendikalar kurulmaktadır.
Hatta mevzuata göre yasak olmasına rağmen kamu kurum ve kuruluşlarında çok sayıda meslek sendikası ve kurum sendikası faaliyet göstermektedir.
Bu durum da örgütlü mücadelenin bölünmesine ve güç kaybetmesine, aynı hizmet kolunda farklı unvanlarda görev yapan memurların farklı alanlarda faaliyet gösteren sendikalara üye olmasına neden olmaktadır.
Ülkemizde uluslararası sözleşmelere ve Anayasamıza göre bir hak olarak tanınmış olan kamu görevlilerinin örgütlenme ve toplu sözleşme özgürlüğü 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu hükümlerine göre düzenlenmektedir. Kanunun "Kuruluş" başlıklı 4'üncü maddesi; "Meslek veya işyeri esasına göre sendika kurulamaz." hükmünü içermektedir.
Buna göre meslek veya işyeri esasına göre sendika kurmak Kanun gereğince açıkça yasaktır.
Halbuki 2024 Temmuz istatistiklerine göre, kamu kurum ve kuruluşlarında, 11 hizmet kolunda tam 242 sendika olduğu görülmektedir.
Buna göre kamuda sendikalara üye olabilecek toplam 2 milyon 994 bin 550 kamu görevlisi bulunmaktadır.
Toplam sendika sayısı ile kıyaslandığında her 12 bin 374 kamu görevlisine 1 sendika düşmektedir.
Resmi Gazete'de bu sendikalardan bazılarının sendika kurma yeter sayısına bile ulaşmayacak düzeyde 3-4 üye sayısına sahip olduğu, diğer pek çok sendikanın da şube yeter sayısının altında üyeye sahip olduğu görülmektedir.
Bu sendikalardan bir kısmı da uzmanlar, doktorlar, hemşireler, mühendisler, veterinerler, maliye çalışanları, askeri işyerlerinde çalışanlar, engelliler, AFAD çalışanları gibi Kanunun 4'üncü madde hükmüne aykırı bir biçimde meslek ve işyeri esasına dayalı olarak kurulmuşlardır.
Böyle parçalı bir örgütlenme içinde kamu görevlilerinin hak ve menfaatlerini ilerletmek için güç birliği yapması neredeyse imkansız hale gelmekte, bazı oluşumlar sendika kisvesi altında farklı emellere hizmet edebilmektedir. Nitekim 15 Temmuz sürecinde terör örgütleri lehine faaliyet gösteren sendika ve sivil toplum kuruluşlarının varlığı ve ülkemize verdiği zararlar da unutulmamalıdır.
Bu noktada, sendikal mücadeleye dahil olmayarak sendika kisvesi altında farklı emellere hizmet eden sendikalar da göz ardı edilmemelidir. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda işçi sendikalarının toplu sözleşme yapabilmesi için ülke genelinde %1; işyerleri için %50; işletmeler için %40'lık bir sınır bulunmaktadır. Oranları ve şartları değişmekle birlikte benzer baraj uygulamaları Portekiz, Romanya, Fransa, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Macaristan gibi ülkelerde de bulunmaktadır.
Bu doğrultuda kamu görevlileri sendikalarına üye olanlar açısından getirilecek baraj sistemi, örgütlenme özgürlüğüne herhangi bir engel oluşturmamaktadır. Bu da ILO'nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerine aykırı bir durum teşkil etmemektedir.
14/9/2014 tarih ve 6552 sayılı Kanun ile işçi sendikaları için işkolu barajı %1'e düşürülmüştür. Bugün halen tüm işçi sendikaları için işkolu barajı %1 olarak yürürlüktedir.
6356 sayılı Yasanın kabulünün ardından işkolu barajının iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuru, mevcut düzenlemenin Anayasanın madde 13, 51 ve 53'e aykırılık oluşturmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Bu nedenle kamu görevlileri sendikacılığının kısır çekişmelerden kurtarılarak daha güçlü bir örgütlü yapıya kavuşturulması, istismarın önlenmesi, kurumsallaşmanın sağlanması ve daha etkili bir sendikacılık yapılabilmesinin önünün açılması amacıyla bir girişimde bulunulması zorunlu hale gelmiştir.
Bu duygu ve düşünceler içinde, toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyor, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum" dedi.