Edip ÜZEN sosyal medya X'de paylaştı,
Aşağıda yer alan yazımız tamamen hayal ürünü olup herhangi bir kişiyi veya kurumu ima etmemektedir. Bürokrasiye mizahi ve psikolojik bakış açısını içermektedir. Günlük iş yaşamında, üst düzey kurgusal bir bürokratın bazı durumları analiz edilmeye çalışılacaktır.
Sabah saat 09:00 suları. İş başladı. Ama nasıl ve ne yoğunlukta bir mesai.
-Günaydın efendim. Kahvenizi hazırlayalım mı?
*Kahvaltıdan sonra. Peynirlerin tüm çeşitlerinden olsun. Geçen ziyaretçilerin getirdiği tereyağını, tatlıları ve kayısıyı da unutmayalım.
(Sanki kendi evi)
-Emredersiniz efendim!
*Acaba odada konuştuklarımız dinleniyor mu? Bir baktırsam iyi olacak.
(Sanki dinlense ne olur? Kötü niyetli işler yapılmıyorsa zaten bir önemi yok)
Paranoid kişilik: Sanrılar, kendini çok önemli görme hissi, kendi dışında düşünenlere karşı düşmanlık, sürekli odak noktasında olma arzusu, büyüklük hissi, ve yoğun şüpheler.
Bugünün programı kontrol ediliyor: ziyaretlere gidilecek, ziyaretçiler gelecek. Ne kadar da verimli bir program. Porselen tabak ve çiçek hediyeler de günün sonunda takas usulü bir gelecek bir gidecek. Hadi bakalım.
Şöyle bir elleri masanın üstüne koyup da fotoğraf da çekilse tam olacak. Hani o koltuğun hakkını verme ve ağırlığını karşı tarafa hissettirme fotoğrafı var ya. Baş karşıya bakıyor, eller masada hizalı şekilde ve dişler kapalı gülümseme pozisyonu.
Bilgi ve donanım önemli mi? Bu nasıl bir soru? Şimdi birim amirleri toplantısı yapılacak ve toplantıda ben geçmişte şurada çalıştım. Şöyle yaptım. Böyle yaptım. Bu benim belki onuncu kurumum. Yöneticilik benim işim ve yıllardır ben hep üst makamlarda oldum denilecek. Bana iş konusunda şikayetle gelmeyin. Ben her mevzuatı ve olayı anlamak ve bilmek zorunda değilim şeklinde söylemlerde bulunulacak.
Gerçekten karanlık bir gece gibi insanın içi sıkılıyor.
Her hafta aynı şeyler. Obsesyonlar ve depresif reaksiyonlar. Bir yanda paranoid reaksiyonlar, diğer yanda duygudurum bozukluğu. Nasıl çalışacağız böyle bir amirle? Her şey şaka olmalı. Ama değil. Acaba bu, bulunduğu görevi yerine getiremediğinin farkında mı? Hayır.
Şimdi öğlen kahvesi büyük bir gürültüyle höpürdetildi. Ve ziyaretçiler gelmeye başladı. Efendim saygılar. (El öpülüyor ve ceketin önü iliklenip saygıyla eğilme merasimi yerine getiriliyor) Yine başladı günlük rutin işler. Acaba getirilen hediyenin içinde ne var? Baklava fıstıklı mı? Kravat ise eğer ne renk? Bu ne verimli bir çalışma böyle.
Acaba bir üst makama gelmek için yine hangi kapılar çalınmalı? Artık terfi zamanım geldi. Bu kadar yoğun çalışıp emek verdikten sonra neden daha iyi görevler üstlenilmesin ki? İçte kuruntulu düşünceler. Hangi yollarla, hangi kişileri ziyaret ederek bu başarılacak? Büyük amaç uğruna her şey yapılır mı? Bilinmez. Alınacak hediyenin değeri çok pahalı olmalı ki karşı tarafta iyi bir izlenim uyanmalı. Sonra ne sözler edilmeli ki ikna etmek kolay olsun? Bir anda ışık hızıyla akla gelir o cümle: "Efendim her istediğinizi yapmaya hazırım" (Mantıksız düşünme)
Görüşme sonrası arabanın sağ arka kapısından içeri oturtulmak için kafanın korunma merasimi sonrası artık düşünceler içinde tekrar işe gitme zamanı. Acaba yükselebilecek miyim? Ter bastırıyor. Oturmaktan ve yemekten şişmanlamış vücut, artık hantallaşmış şekilde binlerce soru işaretini de beraberinde getiriyor. Ona yakın olduğumu iyi belirtebildim mi? Yoksa daha fazla yalan söylemek mi gerekirdi? Telefonlarım dinleniyor mudur? Ne yapsam ki? Siyasetten telefon açtırsam ters teper mi? Sanırım gittikçe düşüncelerim karmaşıklaşıyor. Çıldırmak üzereyim. (Nevrotik kişilik- kaygı krizleri)
Yüksek görevin gerektirdiği donanıma sahip olamamak ve bu konudaki eğitim ve zeka eksikliğine karşı psikolojik savunma, diğer kişileri suçlamak ve nitelikli kesimi ortadan kaldırmak olmalı.
Kendine düşman yaratma ve rakiplerini sürekli karalama. En derin şekilde paranoyaklık. Acaba benim işimi engelleyenler bunlar mı? Ben seçilmiş biriyim. Gereken durumlarda her türlü krizi çıkartıp insanları bertaraf etmeyi de bilirim. Offf. düşündükçe zihnim karmakarışık oluyor. Şiştim. Kızım dolaptan bir sade maden suyu getir!
Yeni bir iş günü ekoseli takım elbise giyilir. Kıskançlık ve kinden yanlardan dökülmüş saçların geri kalan kısımları arka cepteki tarakla tarandıktan sonra yine hasetten mideye giren ağrıyla birlikte püsküllü kundura ayakkabı da giyildikten sonra işe doğru yol alınıyor. Çakarlar açılmış, kafada bin bir türlü soru işareti, huzursuzluk, gri binaların önünden geçerken iç kararması ve terfi edecek miyim edemeyecek miyim düşünceleriyle ikilemde kalma ve daha fazla yaranmanın yöntemlerini düşünmeyle geçen bir makam arabası yolculuğu. Çakarlar açıldıkça ne kadar da gururla çevreye bakası geliyor insanın. Yoksa ben gittikçe ölümsüz bir canlıya mı dönüşüyorum? Ya da uzunca yıllar sonra fikir sorgulamalarıyla nereye vardım? Cevabı bulunmayan sorular. İşyerine girilirken o telsizin yıldırıcı sesi yok mu. İşte bunun için her türlü riyakarlık yapılmalı sanki. Ama karar veremiyorum düşüncelerimin doğruluğuna.
Masalar da eskisi gibi silinmiyor sanki. Yoksa kadroya geçirdiğimiz işçilerde mi problem var? Anlayamadım. Çünkü ben sorgulamadan her şeyi kabul ediyorum. Bunu da düşünmeyeceğim. Ne de olsa benim bulunduğum makama gelmek öyle kolay değil. Bununla daha aşağı kademelerdekiler uğraşsın.
Bugün bir toplantı daha yapılıyor. Arkadaşlar yen bir birim mi kursak? Yenilik yaparak belki üstlerimizin beğenisini kazanırız. Birimimiz çalışıyor desinler. Adı ne olursa olsun yeni bir birim kuralım. Reform, yenilik, özgürlük. (Sanki siyasi parti lideri) Gerisi önemli değil. Kervan yolda düzülür. İşleri çok şükür çok güzel yürütüyorum. Herkesi kendi haline bıraktım. Kim ne yazıp gönderirse okumadan imzalıyorum. Beyin bedava gerçekten. Kesinlikle paralı değil. Bu özelliğini çok seviyorum beynin. Hadi hayırlısı.
Devamı gelecek
Devamı gelecek