Öldürülen hemşire çalıştığı hastanede anıldı Öldürülen hemşire çalıştığı hastanede anıldı

Hafta içinde çok acı bir trafik kazası ile uyandık. Trafik kazası değildi aslında, bir İŞ KAZASI idi yaşanan. Hatta bir cinayet gibiydi.
2 genç doktoru, bir sağlık personeli (sağlıkçılar) şoförü ve bir yurttaşımızı kaybettik, çok acı bir biçimde.
Ne kadar ucuz ülkemizde yaşam. Birilerinin iki dudağı arasında bağlıyız yaşama. Birileri yetki almışlar, emirlerindeki başka birilerini istedikleri gibi görevlendirebiliyorlar. İktidarın milletvekili bir yerden başka yere TAŞIMALI SAĞLIK, TAŞIMALI EĞİTİM konusunda adeta uzmanlaşmış. Kentin mülki amiri, il Sağlık Müdürü veya İl Milli Eğitim Müdürü veya bir başka kurum müdürü atıyor bir görevlendirme(!) yazısına imzayı, “haydi gidin” diyor. Soruyorlar mı “aç mısın, susuz musun, uykusuz musun, nöbetten mi çıktın”? Sorguluyorlar mı acaba, görev kâğıtlarında gösterilen adreste bu insanlara gerçekten ihtiyaç var mı diye?
Haftanın her günü ilçeler arası doktor görevlendirmeleri olur. Çoğu da değil, neredeyse tamamı Boyabat Devlet Hastanesine gider doktorların. Gerze’den, Erfelek’ten, Sinop’tan, Ayancık’tan. Gerekçe “doktor açığımız var”. Sorsanız “ peki, doktoru aldığınız hastanede doktor açığı oluşmuyor mu?” diye, verecek cevap bulamıyorlar.
Peki, neden Boyabat? Çünkü Boyabat milletvekili(!) iyi çalışıyor(!) doğrusu.
Sistem çürümüş sistem! Yapı çökmüş yapı! Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Ve olan gencecik, pırıl pırıl, hekimlerimize, eğitimcilerimize, emekçilerimize oluyor.
Bir öğretmen kaç yıl okuyor? Devlet onlara kaç yıl emek veriyor?
Bir doktor kaç yıl okuyor? Devlet onlara kaç yıl emek veriyor?
Ve binlerce öğretmen, doktor atama beklerken aynı zamanda okumaya, ders çalışmaya devam ediyor, çünkü değişen dünyaya, teknolojiye, gelişime ayak uydurmaya çalışıyor.
Bir şoför düşünün, sabah 04.oo’de kalkmış, Boyabat’tan Gerze’ye gelmiş, Sinop’a, Erfelek’e uğramış, mesai saatine yetiştirmek üzere görevlendirilmiş(!) doktorlar ile birlikte Boyabat’a dönüyor.
Bir doktor düşünün geceyi nasıl geçirdi acaba? Nöbette miydi, icapcı mıydı yoksa?
Bence tüm bunları hiç düşünmeyin isterseniz. Sistemi de sorgulamayın. Nasılsa yine birileri çıkıp “işin fıtratında var”, “kader”, “alın yazısı” diyecekler.
Ama ben artık diyorum ki; “Başlarım böyle fıtrata, kadere, alın yazısına!”.
 “Yeter artık!”. 
Ateş düştüğü yeri yakıyor. İşte 3 gün oldu bu cinayet işleneli, unutulmaya yüz tuttu bile. Sendikalar, birlikler birer bildiri okusunlar, sorumlular / sorumsuzlar birer taziye mesajı yayımlasınlar, ”anıları bize yol gösterecek” desinler, gidenler gitti ama. Hem de çok feci şekilde. Şimdi yeni kurbanlarını bekliyor Azrail elinde orağı ile.
Ben şimdi, sadece birkaç dakika da olsa bu gencecik bedenlerin anne-babalarını, kardeşlerini, eşlerini, çocuklarını düşünün isterim. Yıllarca dişlerinden tırnaklarından artırdıkları ile okutarak doktor olan çocukları ile nasıl gurur duyduklarını, onlar için ne hayaller kurduklarını düşünün. Ve bir anda yıkılıp giden hayalleri.
Kazadan sonra bir kentin valisinin, ” kazada üç kaybımız, bir yaralımız var” deyip sadece taziyelerini sunması sonrası oluşan infiali düşünün. Sinop ve ilçelerinde görev yapan doktorları acı, telaş, merak içinde arayan aileleri düşünün. Kaybettiğimiz canların isimlerini vermeden açıklama yapan valiyi, yine kendi personeli için “ŞEHİT OLDULAR” diyemeyen sağlık bakanını düşünün. Ve devleti kimlere emanet ettiğimizi, devletin ise bizleri kimlere emanet ettiğini düşünün.
Son söz; Bu hafta içinde ÜÇ GÖREV ŞEHİDİMİZ var. Onları bir İŞ KAZASINDA KAYBETTİK. Aileler için hangi statüde oldukları hiç önemli değil. Ancak, onların yattıkları yerde bir nebze olsun rahat etmelerini istiyorsak ŞEHİT saymalı ve ölüm nedenlerini de İŞ KAZASI olarak tescil etmeliyiz.

Kaynak: rss