Karar yazarı Yıldıray Oğur, Diyarbakır'da kaybolduktan sonra cesedi bulunan Narin Güran cinayetine ilişkin olarak Fransa'dan kendisine gelen bir mektubu yayınladı. Oğur, cinayetle ilgili ortaya atılan iddiaların bazılarının somut delillerle sonradan yalanlandığını, yapılan haberlerle soruşturma üzerinde toplum baskısı oluşturulduğunu anlatarak, "Ya peki şu anda bu cinayetin aydınlanması önündeki en büyük engel, köylülerin sessizliği değil de geri kalan herkesin gürültüsüyse? Bu saatten sonra katil Güran ailesinden biri çıkmazsa, şartlandırılan milyonlarca insan buna nasıl ikna olacak? Peki bütün bu önyargılar, sızıntılar, suçlamalar katile yardım ediyor olabilir mi?" sorularını sordu.
Yıldıray Oğur, "Tavşantepe köyü masum olabilir mi?" başlıklı yazısında, "Galiba şu anda soruşturmanın önündeki en büyük engel günlerdir televizyonlardan yayılan kültürel önyargılar, ideolojik propaganda, siyasi hesaplaşmayla dolu bu kanaat çöplüğü" diyerek, "Peki bütün bu önyargılar, sızıntılar, suçlamalar katile yardım ediyor olabilir mi?" diye sordu. Oğur, "Narin cinayetiyle ilgili bana bu soruyu sorduran, bütün propaganda makinesinden uzakta Fransa'da yüksek lisans yapan, mahalleyle ve aileyle bir yakınlığı olmayan Diyarbakırlı Miham Akkul'un en başından itibaren bütün haberleri, delilleri, ifadeleri takip ederek yazdığı çarpıcı mektup oldu" ifadelerini kullandı.
"Salim Güran ailenin reisi rolünde"
Mektupta Akkul, Güran ailesi ve amca Salim Güran'la ilgili şu bilgileri paylaştı:
"Güran ailesi yüzyıllar önce Şehrizor bölgesinden Diyarbakır'a göçmüştü. Öyle derin politik angajmanları filan olan bir aile değildi. Diyarbakır büyüyüp surların dışına taştıkça değerlenen arazileri sayesinde iyice zenginleşmişlerdi. Köy muhtarı Salim Güran, şehre göçenlerin tarlalarıyla da ilgilenir herkese çeşitli bilgilendirmeler yapardı. Kısaca akrabalarının malına mülküne göz kulak olup ailenin reisi rolünü oynardı.
Narin'in kaybolduğu 21 Ağustos günü Antalya'daki Mehmet Şerif Güran'ı da aramış ona pamuklarının kurtlandığını fotoğraflar eşliğinde haber vermişti. Bu görüşmeyi cinayeti örtbas için profesyonel destek almak için yaptığı bile öne sürülmüştü."
"En güçlü delil çeviri hatasından kaynaklanmış olabilir"
Akkul'un, "Ülkenin muhalifleri için amiral gemisi olan kanalın muhabiri ve İstanbul'daki stüdyoları gerçeği değil adeta Salim Güran'ı suçlayacak bir kanıt arıyor" sözlerini paylaşan Oğur, mektupta yer verilen ve cinayete ilişkin bazı iddiaları çürüten detayları okuyucularına aktardı.
Akkul'a göre; Narin'in amcası Salim Güran'a yönelik en güçlü delil de şüpheli. Akkul, Salim Güran'ın, yanında çalışan R.A. ile Narin'in kaybolduğu gün yaptığı telefon görüşmesindeki "Daha ölmemiş" ifadesinin Kürtçe'den Türkçe'ye yanlış çevrilmiş olabileceğini iddia etti.
Yıldıray Oğur, mektubun ilgili kısmını şöyle aktardı:
"Ve geldik son en güçlü delile.
12 Eylül akşamı Halk TV'de Ferit Demir, "cinayeti çözecek ses kaydı" diyerek Salim Güran'ın, yanında çalışan 15 yaşındaki R.A.yla telefon konuşmasından bir cümleyi paylaştı:
'Salim Güran, R. A.'la, Narin'in kaybolduğu 15.15'ten kısa bir süre sonra bir telefon görüşmesi yapıyor. Telefon görüşmesinde şunu soruyor, R. A.'un telefonundan elde edilen ses kaydında; 'R., kız yaşıyor mu öldü mü?' Tekrar ediyorum, 'R., kız yaşıyor mu öldü mü?' Bu kadar, kısacık bir ses kaydı, R. A.'un telefonunda kaydediliyor. Bu tutanaklara da geçti ve bunu birkaç farklı kaynaktan da doğrulattık. En az 4 ayrı kaynaktan doğrulattık.'
Ertesi gün telefondaki ses kaydının dökümleri ortaya çıktı.
Kayıtlarda 'R., kız yaşıyor mu öldü mü?' diye bir cümle yoktu.
Görüşme Ferit Demir'in iddia ettiği gibi Narin'in kaybolmasından kısa bir süre sonra değil, Narin'in ortadan kaybolmasından yaklaşık 3,5 saat sonra 18.38'de yapılmıştı.
Orijinali Kürtçe olan sesli mesajlaşma Türkçe'ye şöyle çevrilmişti:
'Salim Güran: O sondaki köşede bir şeyin düşmüş ha, sana ait bir şey sondaki yamaçta, yamacın köşesi taş.
R.A.: Eee
Salim Güran: Biri yerde
R.A: Tamam henüz bende değil, daha ölmemiş.'
Salim Güran'a yeni ifadesinde bu görüşme soruldu:
'Bahsetmiş olduğunuz görüşme içeriğini hatırladım. Ben bahse konu mısır arazisinin sulamasını yaparken kullandığım trafonun elektriğini bazen kaçak yapmak için bir alet kullanıyordum. Olay günü de o aleti R.A.'ya bırakmış olduğum taş dibinden alması için aradım. Görüşme içeriği tamamen bununla alakalıdır. Narin'in ölümü ile bir alakası yoktur.'
Miham Akkul, mektubunda bu ses kaydının çevirisiyle ilgili bir sorun olduğunu iddia ediyor:
'Bu diyalogda sondaki ölmemiş kelimesinin bağlamdan kopukluğunu şifreli konuşmuşlar ve dosyadaki en büyük kanıt diye medya afişe etti. Peki işin gerçeği neydi? Aslında bu diyalog 18:35 sıralarında Salim ve15 yaşındaki işçisiyle arasında idi, kaçak elektrik meselesi ile alakalıydı. 18:35 olan bu konuşmanın Aslı Kürtçeydi yani ortada bariz bir çeviri hatası vardı, Kürtçe daha ölmedi derken :' hin nemiri ' denir. Muhtemelen ' hin nemiri ' değil ' hin neliviri' burda değil yahut " nemirayi " bende değil denmişti . Zaten Kürtçede 'ne' ile başlayan olumsuz eki daha pek çok kelimeyle karıştırılmış olabilirdi . Bir başka apaçık tuhaf çelişki de zaten 15:30 civarlarında cesedi çoktan gömmüş olan Nevzat'ın hikayesiyle bu olayın kopukluğuydu. Zalim, kurnaz, paralı, Kürt, dinci bu muhtar Narin'i kah Nevzat'a kah 15 yaşındaki bir işçiye verip öldürüp yok etmelerini istiyordu. Narin aynı anda iki yerde katledilip feodal Salim'in cumhuriyetin değerlerinden nasiplenmemiş marabaları tarafından mütemadiyen katledilip gömülüyordu.'
Bu kritik ses kaydının Kürtçe'den Türkçe'ye çevirisi adli makamlar tarafından yeniden yapılıyor. Yeni çeviri gerçeği ortaya çıkarabilir."
"İçinden çıkılmaz hale gelen bir soruşturma var"
Yıldıray Oğur, yazısını şöyle tamamladı:
"Yani özetle ortada medyanın başat bir rol oynadığı ideolojik önyargılar, sürekli sızdırılan bilgiler ve bazı gazetecilerin suçu bir aileye ve köye atmak ve günün sonunda yanılmamak için yaptıkları manipülasyonlarıyla içinden çıkılmaz hale gelen bir soruşturma var.
Ve katil bütün bunlardan yararlanıyor.
Miham Akkul, 'İtham ediyorum' diye başladığı mektubunu şöyle bitiriyor:
'Narin Güran'ın hikayesi bana Billy Wilder veya Sydney Lumet'nin 50 ve 60lı yıllarda medyanın yıkıcı ve öldürücü tarafları üzerine yaptıkları filmleri hatırlatıyor. Daha çok da 1952 yapımı Ace in the Hole filmini. 2024 yılının ağustos ayında Narin, Nevzat Bahtiyar tarafından gömüldü, ailesi ise bu kapkara cinayetin oluşturacağı kontrastla beyaz hissetmek isteyen histerik bir toplumun hıncıyla aynı şekilde taşlanıp gömüldü. Şimdi bu gömünün üzerinden sarımtırak dere değil ama köyün mahfıyla sonuçlanacak yıllar süren duruşmalar, açılıp kapanan demir kapılar, telaşlı mübaşirler, paragöz avukatlar akacak .."